AZAP OSMAN


Gözlerinde öfke denizi dalgalanmış, burnundan sert sert soluyan, yumrukları demir gibi sıkılmış bir adam daldı, Tüfekçi Yusuf’un dükkânına. Şalvarının duruşu, kasketinin dikimi ile Antep’in Barak köylülerine benziyordu. Toprağa sürtünmekten eskidiği belli olan şalvarının yamalıkları yeni gibi duruyordu. Dokunulduğunda patlayacak bir barut gibiydi.

Bugünlerde şehirde kime dokunsan aynıydı zaten. Fransızlar Antep’i işgal etmiş; kadın, erkek, yaşlı, çocuk demeden Ermenilerin yardımı ile önüne gelenleri öldürüyorlardı. Şehrin her yanında bombalar patlıyor, dumanlar yükseliyor, çatışma sesleri çığlıklara karışıyordu.

Yabancı adam titrek ve öfkeli sesi ile “Selamun aleyküm ağam” dedi.
Tüfekçi Yusuf selamı ağırdan hafif ton sesle alarak “Buyur ağam emrini söyle” dedi.

Adam tezgaha iyice yaklaştı, anlatmaya başladı. “ Ağam ben Baraklıyım. Adım Osman. Köylüler bana Azap Osman derler. Anlayacağın rençperim. Köyde marabalık yaparım. Aynı zamanda iyide bir avcıyım. Düşman çol çocuk, avrat uşak demeden öldürüyor bizimkileri. Elimde bir silahım olsa attığım gâvuru indiririm aşağıya alimallah. Silahım yok. Diyorum ki bana bir silah ver. Direniş çetelerine katılayım.Yalnız bilesin ki hiç paramda yok.”

Tüfekçi Yusuf karşısında dimdik irade ile duran adama baktı. Söyleyecekleri boğazına düğümlendi. Yutkundu. Her gün onlarca genç geliyordu silah istemeye. Mağaralarda deden kalma tüfekler tamir ediliyor, düşmanının attığı kurşunları çocuklar topluyor onlardan yeniden mermi yapıyorlardı. Yeni tüfek bulmak imkansızdı.
- Keşke olsa da tüfek bütün şehir halkına dağıtsak. Elimizde olanları direniş çetelerimize verdik.
- Bu gavurun ağır silahlarına karşı tüfeksiz olmaz ağam. tüfeksiz olmaz…

Tüfekçi Yusuf’un sözü yeni bitmişti ki, Azap Osman bir hışımla çıktı dükkândan. Kendi kendine konuşarak yürüyordu “Düşman bomba yağdıracak bende ölümleri seyredeceğim ha. Olmaz olmaz. Mutlaka silah bulmalıyım. Bu güzelim Antep’i düşmana bırakmak, ölümden daha kötü olur.”

Köydeki eve gidene kadar kafasından atıp tuttu. Kerpiç evin avlusundan içeri girdi. Mutlaka silah bulmalıydı.. Satıp para edecek bir şeyi yoktu. Parası olsa ne der eder silahı bir yerlerden bulurdu. Durumu hanımı ile de paylaştı
-          Hanım gözüme uyku girmiyor memleketin üzerine bomba yağarken. Ah bir silah olsa ah bir silah. Para olsa yine ben bulurum silahı.
-          Üzülme bey bulunur elbet bir çare
-          Yok yok olmaz böyle
Evin içerisinde sağa sola dolaşmaya başladı. Dolaştıkça çıkmazlara giriyor. Yumruklarını sıkıp duvara vuruyordu. Bir ara duraksadı. Hanıma seslendi.
-          Hanım buldum buldum
-          Ne buldun herif?
-          Silahı nasıl alacağımı
Azap Osman bir çözüm bulmuştu. Çözümüydü bulduğu çözümsüzlük mü tam olarak bilmiyordu. Ama eli ayağı bağlı oturmakta istemiyordu. Hanımına çözümü anlattığında kadının gözleri doldu. İçine bir kor düşmüş gibi yüreği yandı. Yapacak çok şey olmadığını düşündü zavallı kadın.

Bağdaki üzüm teveklerinin çubukları ile hemen bir kazanın altını yaktı, su ısıttı. Bahçede oynayan kızı Ayşe’yi içeriye çağırdı. Sarıldı bağrına bastı. Sonra gel bakalım benim “kır güzelim sana banyo yaptırayım” dedi.

Kızını avlunun kenarında bulunan yıkandıkları yere götürdü. Kızına banyo yaptırıyordu. Saçlarını yıkarken saçları ile uzun uzun oynadı kızının. Suyu dökerken gözünden akan damlalar banyo suyunun içine karışıp gidiyordu.

Banyodan sonra annesi kızının ellerine kına yaktı. O gece Azap Osman’la hanımı kızlarını yatakta aralarına aldılar. Sarıldılar sarıldılar.  Kız uykuya daldı. Azap Osman ve Hanımını o gece uyku tutmadı. Ama hiç konuşmadılar sustular…

Ezan sesi köyün karanlığını bölerken Azap Osman Yatağından fırladı. Arkasından hanımı da kalktı. Sabah Namazından sonra kızlarını uyandırdılar. Annesi kızına en güzel elbiseleri giydirdi.
Kız- Anne sabah neden erken kaldırdın beni. Bunlar bayramlık elbiselerim neden giydiriyorsun bunları. Bayram mı yoksa bu gün.
Annesi sustu. Gözleri doluyor, sözler boğazına düğümleniyor, bir türlü konuşamıyordu. Kızını hazırladıktan sonra
-          Haydi kır çiçeğim baban seni gezmelere götürecek. Git uslu uslu babanı dinle dedi.

Zavallı kız ne olup bittiğini farkında değildi. Babası ile gezmeye gitmenin mutluluğu ile annesinin yanağına bir öpücük kondurdu.

Azap Osman kızını alıp Halep yoluna düştüler. Gün ağarıyordu.

***

Azap Osman’ın Tüfekçi Yusuf’un dükkânına uğramasının üzerinden on beş gün geçmişti. Azap Osman yine belirdi dükkânın kapısında. Bu sefer yüzü gülüyordu. Bir tüfek bulmuştu. Elinde sıkı sıkı tutuyordu. Selam verdi hemen söze girdi.
- Yusuf usta tüfek dedim. Yok dedin. Ağam tüfeği buldum. Ama mermiye param yok. Mermi de senden olsun artık.
- Nerden buldun tüfeği?
- Boş ver. Uzun hikâye sen mermi verebilir misin onu söyle bana?
- Tamam mermi benden ama sen tüfeği nerden aldın onu söyle?

Azap Osman anlatmak istemiyordu. Tüfekçi Yusuf ısrar edince, tezgâhın önündeki tahta iskemleye oturdu. Oturmadı yığıldı aslında. Gözleri doldu önce. Sonra nemli gözlerle uzaklara daldı. Belli ki anlatacak çok şeyi vardı. Söze başlayacaktı ki boğazının kuruduğunu fark etti. Kısık sesle “suyun var mı” dedi. Tüfekçi Yusuf tezgahın altında duran bakraçtaki sudan bir tas doldurdu. Azap Osman yangın ateşin üzerine su döker gibi suyu bir nefeste indirdi boğazından aşağı. Boğazı ıslanmıştı biraz. Derin bir ah çekti sonra başladı anlatmaya.

-          Yusuf ustam onbeş gün evvel sana gelmiştim. Hani tüfek almak için.
-          Evet
-           Sen tüfek yok dedin. Başka yerden tüfek almaya paramda yoktu. Düşündüm taşındım.. İbrahim olmak için İsmail’i gerektiğinde kurban etmek gerekir. Her yanda şehrin evlatları şehit düşüyor. Elinden öper evde bir kızım vardı. Beş altı yaşlarında…  Anası akşam kınalar yaktı. Güzelce giyindirdi. Sabah erkenden Halep’e götürdüm. Halep’te çocuğu olmayan zengin bir aileye evlatlık olarak sattım. Halep’ten de çocuğun parası ile aha bu tüfeği aldım. Lakin mermiye param yetmedi. Durum budur. Hele şimdi de hele, mermi verecek misin bana?”
Tüfekçi Yusuf’un gözleri bulutlandı. Kalbinden kör kurşun yemiş asker gibi sendeledi. Dudağında kelimeler tükendi. İçeri girdi, zula da direniş çeteler için sakladığı mermilerden verdi.

Azap Osman kurşun gibi fırladı dükkândan. Şehrin sokaklarında mermi izlerinin bulunduğu evlerin duvarlarında öfkesinin sesi çarpıyordu.
- Dayan Antep, Yettim Karayılan, Şehitkamilin, Şahinbeyin hesabını sormadan ölmek yok, yok, yok…

Şehir yanıyor, imanlı gönüller direniyordu. Ayşe’sinin elinden sımsıkı tutmuş gibi sarıldı tüfeğine, bomba seslerinin çığlıklara karıştığı sokakların arasında kayboldu Azap Osman.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

FRİDA KAHLO

İKİ KAŞ ARASINA BEŞ KURŞUN